23 Haziran 2015 Salı

Mal Bildirimi

6183 sayılı Kanun'un 59'uncu maddesine göre mal bildirimi; “kamu borçlusunun, kamu alacağını karşılayacak miktarda, gerek kendi elindeki, gerekse üçüncü şahıslar elindeki taşınır ve taşınmaz malları ile alacak ve haklarının; nev’ini, mahiyetini ve miktarını veya malı olmadığını ve yaşayış tarzına göre geçim kaynakları ile buna nazaran borcunu ne şekilde ödeyebileceğini tahsil dairesine yazılı veya sözlü olarak beyan etmesidir.” 

Mal bildirimi ile kamu görevlileri ve kamusal işlerde çalışanların belli aralıklara ve/veya belli koşullarda yapmak zorunda oldukları mal beyanı (servet beyanı) ile karıştırılmaması gerekir. Mal beyanında tüm mal, hak ve alacakların beyanı zorunluluğu söz konusu iken, mal bildiriminde asıl olan borcu karşılayacak miktarda mal bildiriminde bulunmaktır. Borç miktarını aşan malvarlığının bildirilmesi zorunlu ve gerekli değildir. 
Mal bildirimi mutlaka bir malın bildirilmesini ifade etmez. Haczedilebilir malı olmayan borçluların haczedilebilecek nitelikte malları olmadığını bildirmeleri de mal bildirimi hükmündedir.

Mal bildiriminde borçlu malın değerini de göstermekle birlikte, bildirilen malın borcu karşılayıp karşılayamayacağının takdiri alacaklı kamu idaresine ait bulunmaktadır. Alacaklı kamu idaresince, beyan olunan malların borcu karşılayamayacağına veya haciz ve satışının çok güç olacağına kanaat getirilmesi halinde, borçludan ek bildirimde bulunması istenebilir. 

Borçlunun mal bildiriminde bulunmuş olması, alacaklı idare tarafından alacağın mutlaka beyan olunanlardan tahsil edileceği anlamına gelmemektedir. Alacaklı idare, mal bildirimi dışında kendisi tarafından tespit edilen malları da, mal bildirimindeki mallarla birlikte veya onlara tercihen haczedebilir. 

Maliye Bakanlığı A/1 sayılı Tahsilat Genel Tebliği'nde, 59'uncu maddede yer alan borçlunun “her türlü gelirlerini” ve “yaşayış tarzına göre geçim kaynaklarını” ve “buna nazaran borcunu ne suretle ödeyebileceğini” bildirme yükümlülüğünün, borca yetecek kadar mal bildiriminde bulunmayanları kapsadığını, borcuna yetecek kadar mal bildiriminde bulunan borçluların, bu hususları da ayrıca bildirme zorunluluklarının olmadığını açıklamıştır. 
Ancak kanunun 114. maddesinde, mal bildiriminde malı olmadığı yönünde bildirimde bulunanlara ayrıca son adreslerini, varsa devamlı mükellefiyetlerinin bulunduğu dairelerin listesini, nüfus suretlerini verme yükümlülüğü getirilmiştir. 

Kamu borçlusunun bir tüzel kişi olması halinde, mal bildiriminde bulunma yükümlülüğü kanuni temsilcisine aittir. 
Kamu borçlusunun ödeme emri ile istenen alacağın tamamına karşı dava açması halinde mal bildiriminde bulunma süresi, Vergi Mahkemesi'nin kararına kadar uzamaktadır. Buna karşılık borcun bir kısmının dava edilmesi halinde mal bildiriminde bulunma süresi sadece dava konusu yapılan kısım için uzar.

Mahkeme kararının davanın reddi yönünde olması halinde ( kısmen reddi yönünde olması halinde reddedilen kısım için) borçlunun ayrıca bir bildirimi beklemeksizin ret kararının kendisine tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde ret olunan tutar kadar mal bildiriminde bulunması gerekmektedir. 

Öte yandan davanın yürütmeyi durdurmadığı hallerde, örneğin ihtirazi kayda dayanılarak açılan davalarda, yürütmenin durdurulması kararı verilmediği müddetçe takip işlemleri süreceğinden, ödeme emri tebliği halinde yine mal bildiriminde bulunma zorunluluğu söz konusu olacaktır. Buna karşılık ihtiyati haciz yolu ile borcu karşılayacak değerde mal haczi yapılmış olması halinde, borçlunun dava sonucunda ayrıca mal bildiriminde bulunmasına gerek bulunmamaktadır.

Ödeme emrine karşı mal bildiriminde bulunulmaması (md. 60) veya gerçeğe aykırı bildirimde bulunulması (md. 111) yahut yetersiz mal bildiriminde bulunanların yaşayış tarzlarının mal bildirimi ile uyumlu olmaması (md. 111) veyahut yeterli mal bildiriminde bulunmayanların sonradan edindikleri mal ve gelir kaynaklarını bildirmemeleri (md.112) malı olmadığını bildirenlerce 114. maddede yazılı ek bilgilerin verilmemesi filleri için hürriyeti bağlayıcı ceza öngörülmüştür. 

Doğru mal bildiriminde bulunan ya da haczi kabil mal veya gelirinin bulunmadığını doğru olarak beyan eden borçlulara bu cezaların uygulanması söz konusu değildir. 

Anayasamızın 38. maddesinde ekonomik suça ekonomik ceza ilkesi benimsenmişse de, burada yaptırıma bağlanan fiiller, nakdi borcun ödenmemesi şeklindeki fiil olmayıp, kanundan kaynaklanan şekli yükümlülüklerin süresinde yerine getirilmemesinden veya yanıltıcı şekilde yerine getirilmesinden kaynaklı fillerdir. Öte yandan idarenin hürriyeti kısıtlayıcı ceza uygulama yasağı (Anayasa md. 38/11) dolayısıyla bu cezalara icra hakimliklerince hükmedilmektedir.

Bağkur dan Haber

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) dilekçe ile müracaat edenlerin emeklilik ve Hastane hizmetlerinin açılması için teknik tüm hazırlıkları tamamladı. SGK, 30 Nisan itibarıyla 12 ay ve daha fazla prim borçlarını silerek, hizmetleri donduracak. İleride ödeme yapılarak bu süreler canlandırılabilecek. Uzmanlar, silinecek Bağ-Kur sürelerinden hepsine ihtiyacı olmayanlara, 31 Temmuz'a kadar ihtiyacı olan kadarını ödemesini öneriyor. Aksi halde ihtiyaç olduğunda, silinen sürenin tamamını canlandırmak gerekecek. Borcunu daha önce çıkan yapılandırmalardan yararlanarak taksitlendirenler de dilekçe ile uygulamadan yararlanabiliyor.

BUGÜN DE BAŞVURU VAR

Temmuz ayını beklemek istemeyenler bağlı bulundukları SGK müdürlüğüne dilekçe ile başvurabiliyor. Dilekçe verildikten sonra işlemler başlıyor, borç hemen siliniyor. Borcu silinen bütün Bağ- Kur'lular emeklilik şartlarını taşıyorsa hemen emekli olabilecek. Diğer yandan 12 aydan az borcu olan Bağ-Kurlular borç sildirme hakkından yararlanamıyor.

Çocuk Bakımından Kim Yararlanacak

2017 yılında tamamlanması öngörülen proje ile küçük çocuk sahibi kadınların çalışma yaşamın iştirakinin temini ile kayıtdışı çocuk bakımı yapan bakıcıların istihdamını kayda alınması amaçlanıyor.

Proje çerçevesinde İzmir ve Bursa illerinde 1750’şer Antalya ilinde 1500 olmak üzere 5 bin anneye iki yıl parasal destek sağlanmış olacak.

Kimler Faydalanacak?

Proje ile;

İlk kez işe başlayacak, işine geri dönecek veya kayıtsız çalıştırdığı çocuk bakıcısını

kayıtlı hale getireceklere 24 aya kadar aylık 300 avro,

Çocuğuna tek başına bakan, engelli çocuğu olan ve resmi makamlarca onaylanmış (Milli Eğitim Bakanlığı ve/veya İŞKUR onaylı veya Mesleki Yeterlilik Kurumu Belgesi de dahil) sertifikalı çocuk bakıcısı çalıştıranlara ise 24 aya kadar aylık 390 avro,

Parasal destek sağlanması öngörülüyor.

Bir işveren yanında iş sözleşmesi ile işçi olarak tam zamanlı çalışan sigortalı anneler, sigortalı çocuk bakıcısı çalıştırdıklarında mali destekten faydalanabilecekler.

Müracaat edeceklerin;

T.C. vatandaşı olmaları
Bursa, Antalya ve İzmir illerinin birinde çocuğuyla birlikte ikamet etmeleri,
Analık izin süresini geçirmiş olmaları,
Başvuru tarihi itibariyle 0-24 ay aralığında (24 üncü ay dahil) çocuğu olması,

Brüt ücreti, asgari ücretin brüt tutarının iki katını aşmaması (2015 ikinci altı ayı için 2.546 TL)

Çalıştırdığı çocuk bakıcısıyla arasında; kendisi veya eşinin birinci derecede, çocuk bakıcısı ile aynı evde oturuyorsa 3. dereceye kadar (3. derece dahil) akrabalık ilişkisi bulunmaması,
Proje kapsamında çocuk bakıcısı olarak çalışmaması,
En geç kesin kayıt tarihi itibariyle SGK’ya Ek-9 kapsamında (çocuk bakıcıları da dahil ev hizmetlerinde çalışan kişilerin sigortalılığı) sigorta kaydını yaptırmış olmak şartıyla tam zamanlı çocuk bakıcısı istihdam etmesi,

Gerekiyor.

Çalıştırılacak Çocuk Bakıcısının da;

T.C. vatandaşı ve kadın olması,
Bursa, Antalya ve İzmir illerinin birinde ikamet ediyor olması,
Bakımını üstlendiği çocuğun anne veya babası ile birinci derece, ebeveyn ile aynı evde

oturuyorsa 3. dereceye kadar (3. derece dahil) akrabalık ilişkisi bulunmaması,

Hizmet akdine tabi tam zamanlı sigortalı çalışan olması,
En az ilkokul mezunu ve 18 yaşını tamamlamış olması,

Şart bulunuyor.

1.derece akrabalara anne ve baba, ikinci derece akrabalara kardeşler, büyükanne, büyükbaba, torunlar, 3.derece akrabalar amca, hala, dayı, teyze, yeğen olduğundan çocuğun büyükanne ve büyükbabalarının, eğer evde kalarak bakıcılık yapacaksa çocuğun hem anne hem de babasının kardeş, büyükanne, büyükbaba, amca, hala, dayı, teyzelerine, yeğenlerine kadar akrabaları proje kapsamında bakıcı olarak çalıştırılamayacak.

Ön Kayıtlar 25 Haziran 2015’te SGK web itesinden

Ön kayıt için annenin en geç 1 gün önce işe başlamış olması gerektiğinden işe başlamış durumdaki annelerin 25 Haziran 2015 tarihinde sabah saat 10:00’da SGK’nın web sayfası www.sgk.gov.tr’de açılacak linkten ön kayıt yaptırmaları mümkün bulunuyor.

Ön kayıtta müracaatçılara kesin kayıt için randevu gün ve saati verilecek. 

Kesin Kayıtlar

İnternet üzerinden alınacak ön kaydın ardından ilgililerin kesin kayıtları, ön kayıt aşamasında verilen randevu tarih ve saatinde Bursa, Antalya ve İzmir Sosyal Güvenlik İl Müdürlüklerinde

kurulacak olan başvuru masalarında yapılacak.

Çocuk bakıcısının ise kesin kayıt başvurusu anında annenin yanında hizmet akdine tabi işçi olarak tam zamanlı sigortalı çalışıyor olması ya da en geç kesin kaydın yapıldığı gün SGK’ya EK-9 kapsamında (Çocuk bakıcıları da dahil ev hizmetlerinde çalışan kişilerin sigortalılığı) tescilinin yapılmış olması gerekiyor.

Kesin kayıtta;

Anne ve çocuk bakıcısının kimlik belgelerinin fotokopisinin,
Annenin işyerinden alacağı çalışma ve ücret durumunu gösterir belgenin,
Annenin Banka Taahhüt Formunun,
Anne ve Çocuk Bakıcısı Banka Hesap Bilgilerinin,
Boşanmış anneler için çocuğun velayet belgesinin,
Çocuk Bakıcısının Diplomasının (En az ilkokul),
Doldurulmuş ve anne ile çocuk bakıcısınca imzalanmış Ek-9 Kayıt Formunun,
İmzalı Başvuru Formunun,
Varsa, Çocuk Bakıcılığı Sertifikasının,
Varsa, Çocuğun Engelli, Sağlık Kurulu Raporu veya Engelli Kimlik Belgesinin

hazır edilmesi gerekiyor.

Yıllık İzin Kulllanma Hakkında

Yıllık ücretli izin işveren tarafından bölünemez. İşveren tarafından sürekli bir şekilde verilmesi zorunludur. İşçi ve İşveren tarafından anlaşması ile bir bölümü 10 günden aşağı olmamak üzere en çok 3’e bölünebilir.

AYRINTIYA DİKKAT EDELİM

İşveren tarafından yıl içinde verilmiş bulunan ;

ü  Diğer ücretli ,

ü   Ücretsiz izinler ,

ü   Dinlenme ,

ü   Hastalık izinleri yıllık izne mahsup edilemez.

Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine rastlayan;

ü  Ulusal bayram,

ü   Hafta tatili ,

ü   Genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz.

YOL İZNİ ÜCRETSİZ VERİLİR


Yıllık ücretli izinleri işyerinin kurulu bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olanlara istemde bulunmaları ve bu hususu belgelemeleri koşulu ile gidiş ve dönüşlerinde yolda geçecek süreleri karşılamak üzere işveren toplam dört güne kadar ücretsiz izin vermek zorundadır

KAYIT ŞARTINI İHMAL ETMEYİNİZ


İşveren, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izinlerini gösterir izin kayıt belgesi tutmak zorundadır.

İşveren; çalıştırdığı işçilerin izin durumlarını gösteren, örneği Yönetmeliğe ekli yıllık izin kayıt belgesini tutmak zorundadır.

İşveren, her işçinin yıllık izin durumunu aynı esaslara göre düzenleyeceği izin defteri veya kartoteks sistemiyle de takip edebilir.

ALT İŞVERENİ KONTROL EDİNİZ

Alt işveren işçilerinden, alt işvereni değiştiği hâlde aynı işyerinde çalışmaya devam edenlerin yıllık ücretli izin süresi, aynı işyerinde çalıştıkları süreler dikkate alınarak hesaplanır. Asıl işveren, alt işveren tarafından çalıştırılan işçilerin hak kazandıkları yıllık ücretli izin sürelerinin kullanılıp kullanılmadığını kontrol etmek ve ilgili yıl içinde kullanılmasını sağlamakla, alt işveren ise altıncı fıkraya göre tutmak zorunda olduğu izin kayıt belgesinin bir örneğini asıl işverene vermekle yükümlüdür.

YILLIK ÜCRETLİ İZİN İŞ SÖZLEŞMELERİ TÜRLERİNE GÖRE KULLANMA ESASI

Ø  Mevsimlik veya Kampanya İşlerinde Yıllık Ücretli İzin

Nitelikleri yönünden bir yıldan az süren mevsim veya kampanya işlerinin yürütüldüğü işyerlerinde devamlı olarak çalışan işçilerin yıllık ücretli izinleri hakkında Yönetmelik hükümleri uygulanır.

Ø  Kısmi Süreli ve Çağrı Üzerine Çalışmalarda Yıllık Ücretli İzin

Kısmi süreli ya da çağrı üzerine iş sözleşmesi ile çalışanlar yıllık ücretli izin hakkından tam süreli çalışanlar gibi yararlanır ve farklı işleme tabi tutulamaz.

Kısmi süreli ya da çağrı üzerine iş sözleşmesi ile çalışanlar iş sözleşmeleri devam ettiği sürece her yıl için hak ettikleri izinleri, bir sonraki yıl izin süresi içine isabet eden kısmi süreli iş günlerinde çalışmayarak kullanır.

Yukarıdaki esaslara göre izine hak kazanan kısmi süreli ya da çağrı üzerine çalışan işçilerle tam süreli çalışan işçiler arasında yıllık izin süreleri ve izin ücretleri konularında bir ayrım yapılamaz.

Ø  Geçici İş İlişkisiyle Çalışan İşçilerin Yıllık Ücretli İzinleri


Geçici iş ilişkisi ile çalışan işçilerin yıllık ücretli izinleri hakkında, geçici iş sözleşmesinde aksi belirtilmediği takdirde, Yönetmelik hükümleri uygulanır.
Kaynak: http://www.alitezel.com/index.php?sid=yazi&id=7753

ŞİRKET BİRLEŞMELERİ VE KURUMLAR VERGİSİ KANUNU AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Mustafa Sefa KARA
Vergi Müfettiş Yardımcısı
ŞİRKET BİRLEŞMELERİ VE KURUMLAR VERGİSİ KANUNU AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ 
1.GİRİŞ

Birleşme kavramı, devralma (bir şirketin diğerini devralması) ve yeni kuruluş (iki şirketin yeni bir şirket içinde bir araya gelmeleri) nev'indeki birleşmeleri kapsayan bir üst kavramdır. Dar ve teknik bir tanıma göre birleşme; çeşitli sermaye ortaklıklarının tasfiye edilmeksizin bir ortaklık haline gelmesi ve birleşen ortaklık veya ortaklıkların pay sahiplerine, bu ortaklığın paylarının verilmesidir.[1]

Daha geniş ve teknik bir tanıma göre ise birleşme; bir veya birden çok ticaret ortaklığının malvarlığının, tasfiye olunmaksızın, içlerinden birine veya yeni kurulan bir ortaklığa, kendiliğinden ve külli halefiyet yolu ile geçmesi; bu suretle malvarlıklarının birleşmesi ve intikal eden malvarlığının karşılığı olarak, infisah eden ortaklığın ortaklarının, hesaplanan bir değiş-tokuş ölçüsüne göre, bünyesinde birleşilen ortaklıkta, kendiliğinden ortaklık payı kazanmasıdır.[2]

Artan rekabet koşullarına bağlı olarak şirketler birleşmek suretiyle üretimlerini miktar olarak arttırırken, artan üretime bağlı olarak ortaya çıkan ölçek ekonomilerinden yararlanarak maliyetlerini düşürebilmektedirler. Ayrıca birleşmeye bağlı olarak şirketlerin bilânçolarında ve mali yapısında ortaya çıkan iyileşmeye istinaden kredi imkanları genişlemekte, düşük faizli kredi almaları kolaylaşmakta, araştırma geliştirmeye verdikleri önem artmaktadır.[3] Bununla birlikte, ekonomik kalkınma siyasetlerinin bir gereği olarak, Türkiye dahil bir çok ülkede şirket birleşmeleri teşvik edilmekte, enflasyon ve mali krizler karşısında daha güçlü ve büyük sermayeli olma arzusu da, ortaklıkları birleşmelere yöneltmektedir. [4]

Son yıllarda artan yabancı sermaye girişleri, ulusal ve uluslararası düzeydeki şirket birleşmeleri ile konunun önemine binaen, 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu’nda 146 ile 151. maddeler arasında olmak üzere, toplam 6 madde de düzenlenen anonim ve limited şirketlerde birleşme müessesesi, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nda 136 ila 158. maddelerde toplam da 23 başlık altında düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler beraberinde türler arası birleşme serbestisi, tasfiye durumundaki bir şirket ile teknik iflas halindeki bir şirketin birleşmeye katılması gibi uygulamaları da beraberinde getirmiştir. İşletme birleşmelerinin vergilendirilmesine ilişkin esaslar ise 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 18, 19 ve 20. Maddelerinde ele alınmıştır. Uygulama söz konusu yasal düzenlemeler çerçevesinde yürütülmektedir.

Çalışmamızın izleyen bölümlerinde anonim ve limited şirketlerde birleşme müessesesi, Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde genel olarak ele alındıktan sonra birleşme işlemlerinin vergilendirilmesi üzerine açıklamalarda bulunulacaktır. 

2.TTK HÜKÜMLERİ ÇERÇEVESİNDE BİRLEŞME

2.1-Birleşme Türleri ve Yasal Dayanak

6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 136. maddesinin 1. fıkrası hükmüne göre şirket birleşmeleri 2 türlüdür. Bunlardan birincisini, bir şirketin diğerini devralması, “devralma şeklinde birleşme”, diğeri ise şirketlerin yeni bir şirket içinde bir araya gelmeleri, “yeni kuruluş şeklinde birleşme”dir. Mezkûr Kanunun 136 ilâ 158’nci maddelerinin uygulamasında, kabul eden şirket “devralan”, katılan şirket “devrolunan” olarak adlandırılır. [5]

2.2.Geçerli Birleşmeler

Kanunun 137. Maddesi hükmüne göre geçerli birleşmeler aşağıdaki gibidir.

Sermaye Şirketleri
Sermaye şirketleriyle
Kooperatiflerle
Devralan şirket olmaları şartıyla, kollektif ve komandit  şirketlerle
Şahıs Şirketleri
Şahıs şirketleriyle
Devrolunan şirket olmaları şartıyla, sermaye şirketleriyle
Devrolunan şirket olmaları şartıyla, kooperatiflerle
Kooperatifler
Kooperatiflerle
Sermaye şirketleriyle
Devralan şirket olmaları şartıyla, şahıs şirketleriyle

Görüleceği üzere şirket borçlarından kişisel olarak sorumlu olan ortakların, şirket borçlarından sorumlu tutulmayan ortaklara dönüşmeleri uygun görülmüş, ancak tersi reddedilmiştir. [6]

2.3.Tasfiye Halinde Olan veya Borca Batık Şirketlerin Birleşmesi

Kanunun 138 ve 139. maddelerinde, özellikli durumlarda (tasfiye halindeki şirket veya borca batık şirket) birleşmenin olup olamayacağı açıklanmıştır. Söz konusu madde hükümleri uyarınca tasfiye hâlindeki bir şirket devrolunan şirket olması şartıyla birleşmeye katılabilir ancak malvarlığının dağıtılmasına başlanmamış olması gerekmektedir.

TTK’ nın 139. maddesinin 1. fıkrasında sermayesiyle kanuni yedek akçeleri toplamının yarısı zararlarla kaybolan veya borca batık durumda bulunan bir şirketin, kaybolan sermayeyi veya gerekiyorsa borca batıklık durumunu karşılayabilecek tutarda serbestçe, tasarruf edilebilen öz varlığa sahip bulunan bir şirket ile birleşebileceği hüküm altına alınmıştır. Bu durumda, hükümde yer alan borca batıklık kavramının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Borca batıklık; sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısının bilanço zararlarıyla kaybedilmesi halinde eksi bilanço; zararlar bunun üstünde ise teknik deyimle kırmızı bilanço tabiri ile ifade edilmektedir.[7]

Tasfiye halinde olan veya sermayesiyle kanuni yedek akçeleri toplamının yarısı zararlarla kaybolan veya borca batık durumda bulunan şirketlerin birleşme şartlarını taşıyıp taşımadığını tespit etmek amacıyla işlem denetçisi bir rapor hazırlar. Söz konusu rapor, devralan şirketin merkezinin bulunduğu yerin ticaret sicili müdürlüğüne sunulur. Eğer raporda şartların taşındığı belirtilmişse birleşme gerçekleşir. Rapor sunulmaksızın birleşmenin gerçekleşmesi mümkün değildir.

2.4.Ortaklık Payları ve Hakları

Ortaklık payları ve hakları, TTK' nın 140 ve 141. maddeleri kapsamında düzenlenmiştir. Kanun'un 140. maddesinde ortaklık payının ve haklarının korunması, 141. maddesin de ise ayrılma akçesine ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.

Birleşmede ilkelerden biri ortak olma durumunun devamlılığıdır. Bu ilkeden hareketle, 140. maddede,  devrolunan şirketin her bir ortağının, devralan şirketten, devrolunan şirketteki payının değerini karşılayacak ve bu payının sağladığı haklara eşit hakları içeren payı talep etmeye hakkı olduğu hüküm altına alınmıştır. Devrolunan şirkette sahip olunan pay, bir değişim oranına göre hesaplanan devralan şirket payı ile devralan şirkette devam edecektir.[8] Dolayısıyla devralan şirket, sermayesini, devrolunan şirketin ortaklarının haklarının korunabilmesi için gerekli olan düzeyde artırmak zorundadır.[9] Sermaye artırımının hesaplanması ise özet olarak aşağıdaki gibidir.

1.Aşama- Her iki şirketin cari değerinin bulunması

2.Aşama- Cari değerin, nominal sermayeye bölünmesi (Cari Değer / Nominal Sermaye) sonucu her iki şirketin bir hisse senedinin (veya ortaklık payının) cari değerinin bulunması

3.Aşama- Devralan şirketin bir hisse senedinin cari değerinin, devrolunan şirketin bir hisse senedinin cari değerine bölünmesi sonucu değişim oranının hesaplanması (Devralan Şirket / Devrolunan Şirket)

4.Aşama- Devrolan şirketin nominal sermayesinin hesaplanan değişim oranına bölünmesi sonucu, devralan şirketin artıracağı sermaye tutarının bulunması

Yukarıdaki işlemler sonucu bulunan tutar kadar devralan şirketin sermayesi artırılır ve artırılan bu sermayeyi temsil eden hisse senetleri veya ortaklık payları devrolunan şirketin ortaklarına verilir. Devrolunan şirketin ortakları, kendi şirketlerinin tüm aktif ve pasifini devralan şirkete verirler, karşılığında da devralan şirketin hisse senetlerine veya ortaklık payına sahip olurlar. Bir başka deyişle, devralan şirketin sermayesi, ayni sermaye konulması yoluyla artırılmıştır.

Konuyu bir örnekle açıklayacak olursak;

Örnek: Nominal sermayesi 5.000.000 TL (payları 5.000.000 hisseye ayrılmış) ve cari değeri 50.000.000 TL (A) A.Ş. ile nominal sermayesi 1.000.000 TL (payları 1.000.000 hisseye ayrılmış) ve cari değeri 2.000.000 TL olan (B) A.Ş.’nin, (A) A.Ş. bünyesinde ve aynı ad altında birleşmelerinde artırılacak sermaye tutarı aşağıdaki şekilde hesaplanabilecektir. İkiden fazla şirketin birleşmesi halinde de kanaatimizce ilave her şirket için katılan diğer şirketin verilerine göre işlem yapılması icap eder.

(A) A.Ş.’nin 1 TL nominal değerli hisse senedinin cari değeri (50.000.000/5.000.000 adet hisse) = 10 TL,

(B) A.Ş.’nin 1 TL nominal değerli hisse senedinin cari değeri (2.000.000/1.000.000 adet hisse) = 2 TL,

Değişim oranı: 10/2= 5

Artırılacak sermaye: 1.000.000/ 5= 200.000 TL

Birleşmeden sonra, (A) A.Ş.’nin nominal sermayesi (5.000.000 TL + 200.000 TL =) 5.200.000TL’ye yükselmiş olacak, keza cari değeri de (50.000.000+ 2.000.000=) 52.000.000 TL’ye, hisse adedi (5.000.000 + 200.000=) 5.200.000’e ulaşacaktır. Birleşmeden sonra (A) A.Ş.’nin bir hisse senedinin cari değeri (52.000.000 TL / 5.200.000 adet) = 10 TL olacaktır. Birleşmeye katılan şirketin ortakları için ayrı ayrı hesaplama yapılacağı ve hisselerinin belirleneceği tabiidir.[10]

TTK' da ortaklık payının ve haklarının korunması veya devam etmesi ilkesine üç önemli istisna getirilmiştir. İlk istisna TTK' nın 140. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen "denkleştirme ödemesi", ikinci ve en ağır istisna 141. maddenin ilk fıkrasında tanımlanan "ayrılma akçesi", üçüncü istisna ise 140. maddenin 5. fıkrasında öngörülen, intifa senetlerinin satın alınmasına ilişkindir.[11] Bunları kısaca açıklayacak olursak;

140. maddenin 2. Fıkrasında, ortaklık paylarının değişim oranları belirlenirken, devrolunan şirketin ortaklarına tahsis olunan ortaklık paylarının gerçek değerlerinin onda birini aşmaması şartıyla, bir denkleştirme ödemesi yapılabileceğine hükmedilmiştir. Hüküm sermaye olarak konulan para dışındaki değerleri korumak, şirketin kuruluş aşamasında sorunlarla karşılaşmamasını sağlamak amacıyla öngörülmüştür. Bu hüküm uyarınca, taşınmazların aynî sermaye olarak kabul edilmeleri için, taahhütte bulunan kişinin taahhüdünü tapuya şerh olarak kaydettirmesi gerekir. Taşınırlar ise, güvenilir bir kişiye tevdi edilmelidir.

İkinci istisna düzenlemesi olan ayrılma akçesi ise, birleşmeye katılmak istemeyen ortaklara devralan şirket hisselerini değil buna denk gelen gerçek değerde ödeme yapılmasını ifade etmektedir. Ayrılma akçesinin türü hakkında yasada net bir açıklama bulunmamaktadır. Ancak, ayrılma akçesinin nakit olması şart değildir. Karşılık olarak başka bir şirketin payı/pay senedi veya bir diğer menkul değer, mesela değiştirilebilir tahvil de verilebilir. [12]

Devamlılık ilkesine ilişkin son istisna hükmü ise 140. maddenin 5. fıkrasında düzenlenmiş olup, bu hükme goredevralan şirket, devrolunan şirketin intifa senedi sahiplerine, eş değerli haklar tanımak veya intifa senetlerini, birleşme sözleşmesinin yapıldığı tarihteki gerçek değeriyle satın almak zorundadır.

2.5.Kolaylaştırılmış Birleşme

Birleşmeye ilişkin son olarak değinmemiz gereken husus 6102 sayılı kanun ile literatüre giren “Kolaylaştırılmış Birleşme” kavramıdır. Belli şartları taşımak kaydıyla kanunun 155. ve 156. maddesi uyarınca işletmelere kolaylaştırılmış birleşme imkanı tanınmıştır. Bu usülden kimlerin faydalanabileceği TTK’ nın 155. maddesinin 1. fıkrasında aşağıdaki şekilde sayılmıştır;

Devralan sermaye şirketi devrolunan sermaye şirketinin oy hakkı veren bütün paylarına veya bir şirket ya da bir gerçek kişi veya kanun yahut sözleşme dolayısıyla bağlı bulunan kişi grupları, birleşmeye katılan sermaye şirketlerinin oy hakkı veren tüm paylarına sahiplerse sermaye şirketleri kolaylaştırılmış düzene göre birleşebilirler.

155. maddenin 2. fıkrasında ise devralan sermaye şirketi, devrolunan sermaye şirketinin tüm paylarına değil de oy hakkı veren paylarının en az yüzde doksanına sahipse, azınlıkta kalan pay sahipleri için;

Devralan şirkette bu payların denk karşılığı olan paylar verilmesi şirket payları yanında, 141 inci maddeye göre, şirket paylarının gerçek değerinin tam dengi olan nakdî bir karşılık verilmesinin önerilmiş olması ve birleşme dolayısıyla ek ödeme borcunun veya herhangi bir kişisel edim yükümlülüğünün yahut kişisel sorumluluğun doğmaması hâlinde birleşme kolaylaştırılmış usulde gerçekleşebilir.

Görüleceği üzere kanun koyucu alacaklıların zarara uğrama ihtimalinin olmaması halinde, birleşmeyi kolaylaştırmakta ve şartlar oluşmuşsa 156. madde de yer alan kolaylıklardan faydalanma imkanı sağlamıştır. Buna istinaden kolaylaştırılmış birleşme hükümlerinden faydalanmaya hak kazananlar açısından, birleşme sözleşmesi yeterli bulunmuş, birleşme raporuna, birleşmenin denetlenmesine, inceleme hakkı sağlanmasına, hatta bunun genel kurulun onayına sunulmasına gerek görülmemiştir. Bu işlemlerin yapılıp yapılmamasını kanun koyucu birleşen şirketlere bırakmıştır.

Çalışmamızın bu bölümünde birleşme hükümlerine TTK çerçevesinde genel bir bakış kazandırmaya çalıştık. Bundan sonraki bölümde ise Kurumlar Vergisi kanunu ışığında şirket birleşmelerinin vergilendirilmesine ilişkin açıklamalara yer verilecektir.

3.ŞİRKET BİRLEŞMELERİNİN KURUMLAR VERGİSİ KANUNU AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Birleşme işlemlerinin vergilendirilmesine ilişkin kanuni düzenlemeler Kurumlar Vergisi kanununun 18., 19 ve 20. maddelerinde yer almaktadır.  Söz konusu hükümler birlikte değerlendirildiğinde kurumların birleşmelerine ilişkin olarak iki farklı rejim öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bunlardan ilki “vergili birleşme” olarak adlandırılan ve KVK’ nın 18.  maddesinde hüküm altına alınan tasfiye hükmünde olan birleşmedir. Diğeri ise “vergisiz birleşme” olarak adlandırılan ve KVK’ nın 19. maddesinde düzenlenmiş olan devir yolu ile birleşmedir.

Kurumlar Vergisi Kanununda birleşme açısından oluşturulan bu iki farklı uygulamanın amacı, birleşen kurum için tasfiye niteliğinde olan ekonomik bir olgunun vergi dışı bırakılmasını önlemek ve bu yolla birleşen kurumun bilançosunda yer alan veya görünmeyen değerlerle gizli yedeklerin diğer bir kuruma aktarılarak, vergisi ödenmeden sermayeye dönüştürülmesinin önlenmesidir. Söz konusu birleşmeler aşağıda ayrı başlıklar halinde incelenecektir.

3.1.Vergili Birleşme (Tasfiye Hükmünde Olan Birleşme)

KVK’ nın 18. maddesinde bir veya birkaç kurumun diğer bir kurumla birleşmesinin, birleşme nedeniyle infisah eden kurumlar bakımından tasfiye hükmünde olacağı hüküm altına alınmıştır. Burada kanun koyucu, infisah eden kurumun birleşme arzusunu tamamen göz ardı etmiş ve söz konusu işlemi, kurumun ticari faaliyetine son vererek vergisel yükümlülüklerinin sonlandırılması olarak kabul etmiştir.  Keza burada birleşen kurum birleşmeye bağlı olarak tüzel kişiliğini kaybetmekte ve tamamen tasfiye olmaktadır. Dolayısıyla birleşen kurum açısından 17. maddede yer alan tasfiye hükümleri geçerli olacaktır. Ancak birleşmede tasfiye kârı değil birleşme kârı vergiye matrah olacaktır. Birleşme karı ise birleşmenin gerçekleştiği anda esas alınan servet değeri ile birleşme kararının genel kurul tarafından onaylandığı andaki servet değeri arasındaki olumlu fark olacaktır. Birleşme kârının hesaplanması sırasında, birleşen kurumların ortaklarına birleşilen kurum tarafından verilen değerlerin, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı hükümlerine göre belirlenmesi gerektiği tabiidir.[13]

Birleşmede birleşilen kurum açısından tasfiye hükümleri geçerli olacağından ötürü, birleşen kurum açısından artık hesap dönemi değil birleşmeye ait tasfiye dönemi geçerli olacaktır. Dolayısıyla tasfiye kârının tasfiye dönemleri itibariyle hesaplanması esası, birleşme halinde birleşme kârının da birleşme dönemi itibariyle hesaplanmasını gerektirir. Hesap dönemi başından birleşmenin tescil edildiği tarihe kadar geçen döneme ilişkin olarak hazırlanacak kıst dönem beyannamesi ise birleşme kararının tescil ve ilan edildiği ayı takip eden dördüncü ayın yirmi beşinci günü akşamına kadar verilmesi gerekir. Bununla beraber birleşme dönemine ilişkin birleşme sonucunu (kârını) içeren beyanname birleşmenin gerçekleştiği yani birleşme kararının ticaret siciline tescil edildiği tarihten itibaren 30 gün içerisinde kurumun bağlı olduğu vergi dairesine verilir. Bu işlemlerden sorumlu olacak olan ise birleşilen kurumdur. Çünkü 18. maddenin 3. fıkrasında “tasfiye memurlarına düşen sorumluluk ve ödevler, birleşme halinde birleşilen kuruma ait olur” denilmiştir. Ayrıca, KVK’ nın 21/2’nci maddesi hükmü uyarınca birleşme halinde, birleşen kurumlar adına birleşme kârı üzerinden tarh olunan vergiler birleşme nedeniyle infisah eden kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesinin verilme süresi içinde ödenir. Birleşen kurumların KVK’ ya göre tahakkuk etmiş olup, henüz vadeleri gelmemiş bulunan vergileri de aynı süre içinde ödenir.

3.2.Vergisiz Birleşme (Devir Yolu İle Birleşme)

KVK’ nın 19. Maddesinin birinci ve ikinci fıkrası, birleşmenin özel bir türünü devir olarak tanımlamakta ve kayıtlı değerler üzerinden, kül halinde devralma suretiyle gerçekleştirilen işlemler devir olarak nitelendirilmektedir.[14]  Ancak söz konusu devirlerin birleşme olarak kabul edilebilmesi için birleşme sonucu infisah eden kurum ile birleşilen kurumun kanuni ve iş merkezlerinin Türkiye’ de bulunması gerekmektedir.  Bununla beraber KVK’ nın 20/1’inci maddesinde de devir hükmündeki birleşmenin vergisiz olması için gerekli koşullar düzenlenmiştir. Buna göre aşağıdaki şartlara uyulduğu takdirde, münfesih kurumun sadece devir tarihine kadar elde ettiği kazançlar vergilendirilir; birleşmeden doğan kârlar ise hesaplanmaz ve vergilendirilmez.

Şirket yetkili kurulunun devre ilişkin kararının Ticaret Sicilinde tescil edildiği tarih, devir tarihidir. Münfesih kurum ile birleşilen kurum;

1) Devir tarihi itibarıyla hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları münfesih kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesi ile,

2) Devir işleminin hesap döneminin kapandığı aydan kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın sonuna kadar geçen süre içerisinde yapılması halinde, münfesih kurumun önceki hesap dönemine ilişkin olarak hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları münfesih kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesini, birleşmenin Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde münfesih kurumun bağlı bulunduğu vergi dairesine vermelidirler.

Birleşilen kurum, münfesih kurumun tahakkuk etmiş ve edecek vergi borçlarını ödeyeceğini ve diğer ödevlerini yerine getireceğini münfesih kurumun birleşme sebebiyle verilecek olan kurumlar vergisi beyannamesinin ekinde vereceği bir taahhütname ile taahhüt etmelidir. Buna istinaden kanun hükmü uyarınca mahallin en büyük mal memuru, bu hususta birleşilen kurumdan ayrıca teminat isteyebilir.

Yukarıda bahsi geçen şartların yerine getirilmemesi halinde vergisiz birleşme değil KVK’ nın 18. Maddesinde düzenlenmiş olan “Tasfiye Hükmünde Olan Birleşme” söz konusu olur.

KVK’ nın “ödeme süresi” başlıklı 21’inci maddesinin 3’üncü fıkrası uyarınca; aynı kanunun 19 ve 20. maddelerinde yer alan şartları taşıyan vergisiz birleşmeler dolayısıyla infisah eden kurum adına tahakkuk eden vergilerden;

- Hesap dönemi başından devir tarihine kadar olan kıst döneme ilişkin olarak, münfesih kurum adına tahakkuk edenler, devralan veya birleşilen kurumun devrin gerçekleştiği hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın sonuna kadar,

- Devir işleminin hesap döneminin kapandığı aydan kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın sonuna kadar geçen süre içerisinde yapılması nedeniyle, münfesih kurumun önceki hesap dönemine ilişkin olarak hazırlanacak ve müştereken imzalayacak olan münfesih kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesine ilişkin kurumlar vergisi beyanname verme süresi içerisinde (birleşmenin Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde), devralan veya birleşilen kurumlarca ödenir.

4.ŞİRKET BİRLEŞMELERİNİN VERGİLENDİRİLMESİNE İLİŞKİN ÖZELLİK ARZ EDEN HUSUSLAR

4.1.Birleşme Giderleri

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 8/1-c maddesine göre; genel kurul toplantıları için yapılan giderler ile birleşme, devir, bölünme, fesih ve tasfiye giderleri hâsılattan indirilebilecek giderler arasında sayılmıştır. Birleşme halinde, hem birleşen (devralınan), hem de birleşilen (devralan) kurum bünyesinde yapılan giderler indirim konusu yapılabilecektir. Bunun yanında birleşilen yani devralan kurum açısından birleşme ve devre bağlı olarak yapılan giderler ilk tesis ve taazzuv giderleri kapsamına girer. VUK’ un 282. maddesinde ilk tesis ve taazzuv giderlerinin aktifleştirilmesinin ihtiyari olduğu hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla devir alma sırasında birleşilen kurum tarafından devir nedeniyle yapılan giderler, ilk tesis ve taazzuv gideri olarak kurumlarca ya doğrudan gider yazılırlar ya da aktifleştirilerek amortismana tabi tutulurlar.[15]

4.2.Birleşen Kurum Tarafından Devredilen Kıymetlerde Amortisman

Birleşme, birleşen kurum açısından tasfiye hükmünde olduğundan değerleme esnasına VUK hükümleri göz önünde bulundurulmalı ve amortismana tabi iktisadi kıymetler değerleme gününe kadar hesaplanan amortismanlar düşüldükten sonraki değeri üzerinden devre konu olmalıdır. Birleşen şirketin birleşme tarihine kadar olan kıst süre için amortisman ayırıp ayırmamasının da kanunlar karşısında herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Yani; birleşilen kurum, birleşen şirketten devraldığı amortismana tabi iktisadi kıymetleri için satın almış gibi, devraldığı bedel üzerinden yeniden amortisman ayırabilecektir.[16]

4.3.Birleşen Kurumlara İlişkin Zararların Mahsubu

KVK’ da zarar mahsubu 9. madde de düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin 1. fıkrasında; devralınan kurumların devir tarihi itibarıyla öz sermaye tutarını geçmeyen zararlarının, birleşen kurumun öz sermayesinin devralınan tutarını geçmeyen ve devralınan kıymetle orantılı zararlarının indirilebileceği belirtilmiştir. Ancak birleşen kurumun son beş yıla ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerinin kanunî süresinde verilmiş olması ve devralınan kurumun faaliyetine devir veya bölünmenin meydana geldiği hesap döneminden itibaren en az beş yıl süreyle devam edilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Belirtilen şartların ihlal edilmesi durumunda mahsup olanağı ortadan kalkar ve zamanında tarh edilmeyen vergi, vergi ziyaı cezalı olarak tarh edilir. Ancak buradaki ceza kuralı eylemin oluşum tarihi dikkate alındığında Anayasaya aykırı bir görünüm sergilemektedir. Nitekim, fail zarar mahsubunu yaptığı sırada mahsup koşullarını haiz olmakla birlikte sonradan koşulların yitirilmesine bağlı olarak geçmişe doğru yani hukuka aykırılık ya da kusurun bulunmadığı bir zamandan başlatılarak geriye yürüyen bir cezaya muhatap olmaktadır. Failin ilk etapta koşulları taşıyarak zarar mahsubunu yaptığı anda gelecekte koşulları yiteceğini bilmesi beklenemez. Ceza kuralının bu belirsizlik durumu üzerine inşa edilmesi ve sonradan yitirilen koşullara bağlı olarak kabahatin ceza boyutunun geçmişe yürütülmesi eleştiriye açıktır.[17]

4.4.Birleşme Halinde Yenileme Fonu Uygulaması

VUK’ un 328. Maddesi uyarınca bilânço esasına göre defter tutan mükellefler tarafından satılan ya da elden çıkarılan amortismana tabi iktisadi kıymetlerin yenilenmesi, işin mahiyetine göre zaruri bulunur veya bu hususta isletmeyi idare edenlerce karar verilmiş ve teşebbüse geçilmiş olursa bu takdirde, satıştan veya alınan sigorta tazminatından doğan kâr, yenileme giderlerini karşılamak üzere, pasifte geçici bir hesapta azami üç yıl süre ile tutulabilir. Buna yenileme fonu denilmektedir. Ancak üç yıldan önce işin terki, devri veya işletmenin tasfiyesi halinde bu karlar o yılın matrahına eklenir.

Birleşmede birleşen kurumlar için tasfiye hükümleri geçerlidir. Dolayısıyla birleşme nedeniyle infisah eden şirketlerin bilançolarında yenileme fonu olarak beklettikleri tutarların matraha ilave edilmesi ve vergilendirilmesi gerekir.

4.5. Birleşen Şirkete Ait Gayrimenkullerin Satışında İstisna Hükmü Uygulaması

KVK’ nın 5/1-e maddesinde kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların % 75'lik kısmının istisna olduğu hüküm altına alınmıştır. Devamında ise satış kazancının istisnadan yararlanan kısmının, satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulacağı ve bu kısmın sermayeye ilave dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilmesi veya işletmeden çekilmesi halinde zamanında tarh edilmeyen verginin ziya uğramış sayılacağı belirtilmiştir. Kurumun tasfiye edilmesi halinde de fon hesabında yer alan tutar işletmeden çekilmiş sayılacaktır. Dolayısıyla KVK açısından, birleşen kurumlarda tasfiye olunmuş sayıldığından kanunun 5/1-e maddesi uyarınca istisnadan faydalandırılan tutar, matraha ilave edilecek ve üzerinden vergi hesaplanacaktır. Ayrıca istisnadan faydalanabilmenin ön koşulu olan aktifte iki yıl yer alma şartının hesabında 2 yıllık sürenin, birleşmenin gerçekleştiği tarih esas alınarak hesaplanması gerekmekte yani iki yıllık sürenin birleşilen kurumda geçmesi gerekmektedir.

4.6.Birleşmede Zamanaşımı Süresi

KVK’ nın 17/1-ç maddesi uyarınca bir yıldan fazla süren birleşmelerde tarh zamanaşımı, birleşmenin sona erdiği dönemi izleyen yıldan başlar.

5.SONUÇ

Globalleşen dünya ekonomik düzeni içinde bir ülkede meydana gelen gelişmeler sadece o ülkeyi değil, o ülkenin ekonomik bağlantısı olan ülkeler yoluyla tüm ekonomileri etkiler bir hal almıştır. Bu kapsamda ticaretin şeklide günden güne değişmektedir. Şirketler artık pazar payını ve ürün portföyünü genişletmek, teknolojiyi yakından takip etmek, finansman imkanı sağlamak gibi bir çok farklı amaç doğrultusunda yurt içinde ve dışında bulunan diğer şirketlerle birleşme yoluna gitmektedirler. Toplam birleşmeler içerisinde uluslararası kuruluşlarla gerçekleştirilen birleşmelerin sayısı da azımsanamayacak kadar çoktur. Artık dünyanın diğer ucundaki kurumlarla iletişime geçmek ve onlarla birleşerek ortak ticaret yapmak bugünkü teknoloji sayesinde oldukça kolaydır. Kanun koyucuda bu gelişime kayıtsız kalmamış ve yukarıda bahsettiğimiz şekilde vergisiz ve kolaylaştırılmış birleşme gibi birçok yenilikle beraber 6102 sayılı TTK ile birleşme hükümlerini revize etmiştir. Bizde çalışmamızda uygulamayı gerek TTK gerekse Kurumlar Vergisi Kanunu çerçevesinde açıklamaya çalıştık. İşletmelerin gerçekleştirecekleri birleşmeler esnasında söz konusu yasal düzenlemeleri göz önünde bulundurarak hareket etmeleri, cezalı tarhiyatlarla karşılaşma ihtimallerini en aza indirecektir.

KAYNAKÇA

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu

- 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu Gerekçesi

- 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu

- 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu


- BARINIR İ.(2012), “İşletme Birleşmelerinin Kurumlar Vergisi Karşısındaki Durumu ve Özellik Arz Eden Konular”, Yaklaşım, Mayıs 2012, Sayı 233

- ÇELİKER M. O., “Yeni TTK’ da Şirket Birleşmeleri”, http://www.vergidegundem.com/tr_TR/publicationPaper?... erişim tarihi:15.03.2015

- ERDEM T., “Şirket Birleşmelerinin Vergisel Boyutu”, Vergi Sorunları Dergisi, Haziran 2012, Sayı 285

- GÜÇLÜ S.(2014), Türk Ticaret Kanunu Açısından Şirket Birleşmeleri, Vergi Sorunları Dergisi, Ocak 2014, Sayı:304

-KORHAN G.(2014), Şirket Birleşmeleri ve Birleşilen Şirket Yönünden Katma Değer Vergisi İndirimi ve İadesi, Yaklaşım Dergisi, Aralık 2014, Sayı:264

- MORAY S.(2013), Anonim ve Limited Şirketlerde Birleşme Hükümlerine Genel Bakış, Yaklaşım Dergisi, Aralık 2013, Sayı 252

- ÖZER Y.-İYİBİL A.-CAN İ.(1997); “ Anonim Ve Limited Şirketler Rehberi” Özbalcı Yayınları,Ankara.1997

- ÖZTÜRK N(2012), Ticaret Şirketlerinde Birleşme, Bölünme ve Tür Değiştirme Hükümleri, Yaklaşım Dergisi, Ekim 2012, Sayı 238

- POROY-TEKİNALP-ÇAMOĞLU,(2009) Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, Vedat Yayıncılık, İstanbul, 2009

- SUMER H- HELMUT P.(2004), Şirket Birleşmeleri, Alfa Yayınları, İstanbul, 2004

- YASAMAN H.(1987), Anonim Ortaklıkların Birleşmesi, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1987



[1] Doç. Dr. Hamdi Yasaman, Anonim Ortaklıkların Birleşmesi, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1987, s.5

[2] Poroy-Tekinalp-Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, Vedat Yayıncılık, İstanbul, 2009, s.108

[3] Gökhan KORHAN, Şirket Birleşmeleri ve Birleşilen Şirket Yönünden Katma Değer Vergisi İndirimi ve İadesi, Yaklaşım Dergisi, Aralık 2014, Sayı:264

[4] Prof.Dr Haluk Sumer- Prof Dr. Helmut Pernsteiner, Şirket Birleşmeleri, Alfa Yayınları, İstanbul, 2004

[5] Süleyman Güçlü, Türk Ticaret Kanunu Açısından Şirket Birleşmeleri, Vergi Sorunları Dergisi, Ocak 2014, Sayı:304

[6] Serbay MORAY, Anonim ve Limited Şirketlerde Birleşme Hükümlerine Genel Bakış, Yaklaşım Dergisi, Aralık 2013, Sayı 252

[7] Kanuni gerekçe, m. 139, s. 47.

[8] Nadir ÖZTÜRK, Ticaret Şirketlerinde Birleşme, Bölünme ve Tür Değiştirme Hükümleri, Yaklaşım Dergisi, Ekim 2012, Sayı 238

[9] 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu Madde 142/1.

[10] Süleyman GÜÇLÜ, “TTK Açısından Şirket Birleşmeleri”, Vergi Sorunları Dergisi, Ocak 2014, Sayı 304

[11] Av. Mehmet Onur ÇELİKER, “Yeni TTK’ da Şirket Birleşmeleri”,http://www.vergidegundem.com/tr_TR/publicationPaper... erişim tarihi:15.03.2015

[12] Kanuni gerekçe, m.141, s.49.

[13] KVK 1 Seri No.lu Genel Tebliği, Birleşme

[14] Kanuni Gerekçe, Sf.23, http://www.gib.gov.tr/fileadmin/user_upload/Gerekceler/5520_Sayili_Kanun.pdf, Erişim Tarihi:16.03.2015

[15] Yılmaz ÖZER-Ali İYİBİL-İsmail CAN; “ Anonim Ve Limited Şirketler Rehberi” Özbalcı Yayınları,Ankara.1997

[16] İsmail BARINIR, “İşletme Birleşmelerinin Kurumlar Vergisi Karşısındaki Durumu ve Özellik Arz Eden Konular”, Yaklaşım, Mayıs 2012, Sayı 233

[17] Dr. Tahir ERDEM, “Şirket Birleşmelerinin Vergisel Boyutu”, Vergi Sorunları Dergisi, Haziran 2012, Sayı 285
Kaynak:http://www.alomaliye.com/2015/mustafa-sefa-sirket-birlesmeleri.htm